ŞİİRİN SESİ (5)


Attila İlhan’ın şiirlerinin teması genellikle aşktır



Ben Sana Mecburum



   Ben sana mecburum bilemezsin

  Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

 Büyüdükçe büyüyor gözlerin  



İçimi seninle ısıtıyorum



Ben sana mecburum bilemezsin



Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun



Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu



Fatih’te yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun



Belki haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor



Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin



                               (Attila İlhan)



Bizi en ince yerimizden yakalıyor hep; birimizi, bazılarımızı değil, hepimizi... Kendini anlatıyor ama, dizelerinde hepimiz kendimizi buluyoruz, üstelik onlarda sadece biz varız sanarak. Öznel sevdalarımızı, "bize ait olanı" duyuyoruz onun sesinde. Hepimiz onun şiirinin kahramanlarıyız; bir türlü layıkıyla söylemeyi beceremediğimizi üç kelimeye sığdırıveriyor o:

"Ben sana mecburum!"

Attila İlhan şiirinin tek teması aşk değil elbette, dönemin siyasi havasını, çalkantılarını, gerilimi, direnişi, başkaldırıyı, olanaksız aşkları ve özgürlük özlemini dile getiren şiirleri de var.                                          



“elinin arkasında güneş duruyordu



aylardan kasımdı üşüyorduk



ağacın biri bulvarda ölüyordu



şehrin camları kaygısız gülüyordu



her köşe başında öpüşüyorduk” (İlhan 1995, 60)



 



Sevgiliyle, onun elinin ardındaki güneş şeklinde ifade edilen varlığının sıcaklığıyla ısınma arzusudur. Ancak bu güneş doğayı da şairi de ısıtmaya yetmiyor. Zira şair ve sevgilisi üşürken bulvarda dikilip duran bir ağaç, sonbaharın etkisiyle yapraklarını döküyor ve anbean ölüyordur. Bulvarda ölen bu ağaç, bu bölümde şairin kendisinin temsili olmak gibi bir görevi de yükleniyor. Zira ilerleyen bölümlerde şair tıpkı o ağaç gibi aynı bulvarda öldürüldüğünü hayal edecektir. Sevgilinin elinin arkasında duran güneş, şehrin camlarından yansırken “şehrin camları kaygısız gülüyordu” çünkü bu yansıma onlarda bir parlaklık, tebessüm eden bir insanın yüzündeki aydınlanma hissini çağrıştırıyor. Şiirin bu bölümünde hem bulvardaki ağaç hem de şehrin camları kişilik özelliklerine bürünmüş olarak çıkıyor karşımıza. Ancak soğuğa ve sonbaharın etkisiyle ölüp gitmekte olan tabiata rağmen şair ve sevgilisi aşkı ve onun doğurduğu sıcaklığı hissetmekte ve bu sıcaklığın sembolleşmiş ifadesi olarak da her köşe başında öpüşmektedir:



 



“sisler bulvarına akşam çökmüştü



omuzlarımıza çoktan çökmüştü



kesik birer kol gibi yalnızdık



dağlarda ateşler yanmıyordu



deniz fenerleri sönmüştü



birbirimizin gözlerini arıyorduk” (İlhan 1995, 60)



 



Eğilip batmakta bile olsa güneşin varlığı bir nebze korkuların uzaklaşmasına ve kendilerini



güvende hissetmelerine neden olurken güneşin batışı beraberinde akşamı ve karanlığı dolayısıyla



da “tehlikeyi, yalnızlığı ve korkuyu” getiriyor. Aslında Sisler Bulvarı’na çöken akşamın insanda



uyandırdığı bu hisler, şairin çoktandır omuzlarında bir yük gibi taşıdığı hislerdir ve akşamın



çökmesiyle kendisini daha bir hissettirmiştir. Her ne kadar bir arada olsalar da karanlığın



çökmesiyle birlikte şairin içine oturan yalnızlık hissi öylesine güçlüdür ki bunu “kesik birer kol gibi



yalnızdık” ifadesiyle anlatır. Ancak buradaki “birer” sözcüğü önemlidir. Çünkü yalnız olan sadece



kendisi değildir. Aynı zamanda sevgilisi de yalnızdır. Yalnızlık duygusunun ürperticiliğinden



sıyrılmak için bir umut ışığı aranır; ancak hem dağlarda ateşler yanmıyordur hem de deniz fenerleri sönmüştür.



 


Editör : huseyinbasdogan
Site: ..:: Arapgir Postası ::..
URL: http://www.malatyayabakis.com//yazdir.asp?bolum=203