ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ Ve NEVRUZ BAYRAMI


Bazen yazacak konu bulamazsınız, nutkunuz tutulur, bazen de yazacak o kadar çok şey vardır ki; nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. İşin aslı dünya nizâmı da böyledir. Bazen kıtlık olur yemeye aşınız olmaz, bazen bolluk olur yemeye dişinizi olmaz…



Tarihimizde iki ay vardır ki, ne yazmayla bitirebilirsiniz. Bunlardan ilki Ağustos ayıdır. Zafer ayıdır. Zaten 30 Ağustos’u Zafer Bayramı olarak kutlamakta nasip oldu.



İkincisi ise Mart ayıdır. Fakat Mart diğerine göre daha farklıdır. Ölüm kalım mücadelesidir bu ay. Hem mevsim olarak hem de ortaya koyduğumuz işler bunun delilidir.



18 Mart 1915



Birinci Dünya Savaşı, ya da o devrin tabiriyle “Harbi Umumiye” olanca şiddetiyle devam etmektedir. Sömürgecilik ve para hırsına kapılmış devletlerin, birbirine üstünlük kurmak gayesiyle oluşturdukları gruplar, ortaya çıkan bir bahaneyle yangın yerine döndü.



Bugün var olmayan bir imparatorluk, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914 günü Saray Bosna'yı ziyaretinde bir Sırp Milliyetçisi olan 'Princip' tarafından öldürüldü. Ve savaş başladı.



Bu olayın üzerinden yaklaşık 9 ay geçti ama hala kimse tam bir üstünlük sağlayamadı. Kışın çetin geçmesi ve Rusya Çarlığı’nda çıkan iç isyanlar; İngiltere ve Fransa’yı zora soktu. Kimse kendi safında birini kaybetmek istemiyordu. Bu yüzden Rusya Çarlığı’na yardım etmeye karar verdiler.



Kuzey Avrupa buz tuttuğundan, ve Alman İmparatorluğu, o mıntıkaya hakim olduğundan başka bir yol denediler. Dönemin İngiliz Deniz Bakanı – daha sonra İngiltere Başbakanı olacaktır-  Winston Churchill (Vinstın Çörçil) Çanakkale Boğazı üzerinden İstanbul’a saldırmayı teklif etti. Bunu Parlemantoya kabul ettirmek için bayağı uğraştı. En sonunda da başardı. Hem Osmanlı’yı bitirmek, hem Almanya’yı zora sokmak ve hem de Rusya’yı kıtlıktan kurtarmak için en iyi yol kabul edildi.



Fakat planlar hiçbir zaman tutmadı. Şubat ortalarından itibaren saldırdılar, ama tam saldırıyı yapamıyorlardı. Çünkü sert iklim donanmaya fırsat vermiyordu. Limni adası Mondros Limanı’na demirleyen birleşik donanma, taaa Mart ortalarına kadar bir şey yapamadı. Sadece günlük bir iki basit saldırı yapıyor ve boğazda mayın temizleme yapıyorlardı. Ayrıca balıkçılık yapan Rum ve bazı eşrafa da para verip, istihbarat topluyor ve mayın temizletiyorlardı.



18 Mart günü hava şartlarının uygun olduğunu fırsat bilen birleşik donanma –İngiltere ve Fransa- saldırıya geçtiler. Tahminen 3 gün sonra İstanbul’da olacaklarını Londra’ya haber verdiler. Fakat öğlene kadar, donanma boğaza giremedi bile… Türk topçusu – özellikle Seddülbahir Tabyası- düşmanın önünü aldı.



Akşam 6’da Birleşik Donanma’nın en gözde gemileri Çanakkale Boğazı’nın dibini boylarken Osmanlı Ordusu’nun şehit ve gazi sayısı, o gün sadece 75-80 kişiydi. Ancak Çanakkale Cephesi’nde verdiğimiz toplam şehid sayısı bir yıl içinde 250.000 kişi civarında olmuştur.



18 Mart Çanakkale Savaşı’nı, İkbalsiz Murad isimli kitabımda saat saat anlattım. İsteyenler buradan okuyabilirler…



NEVRUZ



Toplumların çoğunda, baharın başlangıcı çok önem arz eder. Bugün var olmayan birçok millet bile baharın gelişini kutlardı. Tabi biz Türklerde…



Yukarıdaki cümleme bir ispat vereyim; Hititlerde, cinayet suçunun cezası oldukça ağırdı. Ancak bahar mevsiminde işlenen cinayet suçuna ceza indirimi yapılırdı. Neden mi? Tabiat canlanıyor, insanda bu canlılığa tepkisiz kalamaz. Suların coşkun akması bile insanı cinayete teşvik edebilir diye düşünürlerdi.



Dönelim konumuza, Türkler ve Nevruz…



Laf söylemek kolay! Hemen başlıyorlar, siz Orta Asya’dan geldiniz, Türkler göçebedir şehir kültürü yoktur, vesaire vesaire…  Ama işlerine gelmedi mi, biz sömürgeci İmparatorluklar kurmuş yerleşik bir ulus oluveririz…



Evet bugünden yaklaşık 1000 yıl önce yarı göçebe idik, Uygur Devleti’ni kurana dek de tam göçebe idik. Uygurlar 742 ile 840 yılları arasında yaşamıştır. Bu da bugünden yaklaşık 1200 sene önce demektir. İşte bu günden 1200 sene önce, göçebe bir kültür iken bizler baharın gelişini fazlasıyla önemsemiş olduğumuza yeter.



Neden? Çünkü, bahar gelince sürülerimizi doyuracak otlar çıkacak, meralar yeşerecek, sert kış bitecek ve hava ısınacak. En az 6 ay boyunca bir kıl çadırın içinde ölüm kalım mücadelesi verdiğinizi düşünün, bahar gelince sevinmez misiniz? Elbette ki sevinirsiniz.



Peki Nevruz sadece Türklerin mi? Önceleri evet. Çünkü Çinliler saraylarda yaşayacak kadar yerleşik düzene geçmişlerdi. İnanmayan açsın tarih okusun. Kaldı ki, Türklerin göçebe olduklarını, iyi savaştıklarını ve hatta Türk Destanları’nı bile Çin kaynaklarından biliyoruz.



Asya’nın kuzeyi bugün Rusya’nın. Fakat 1200 sene önce orada iki devlet vardı. Türkler ve Çinliler. Diğerleri kabile yaşantısından öteye gidememiştir.



İran kaynaklarında Nevruz. İran’a gelince, kaynaklarda geçenlere göre, barbar bir milletti. Ateşe taparlardı ve yerleşik düzene geçmişlerdi. İklimi de Orta Asya iklimine benzemez. Ateşe tapanlara, ateşperest ya da Mecusi denir. Bu kültürde de nevruzmuş, hıdrellezmiş, baharın gelişiymiş olmaz.



Araplarda zaten neredeyse tek iklim var malumunuz… Romalılar ya da Bizanslılarında bu işe pek de merakı yoktu. Onların kendi bayramları vardı.



Ateş! İranlılar ateşe tapardı, bu yüzden üstünden asla ve asla atlamazlar. Çinlilerin ve diğer milletlerin ateşle işi olmaz.



Kimse kusura bakmasın, o tarihlerde millet olarak kabul edebilecekleriniz neredeyse tamamı bunlardan ibaret. Kalan kabileleri, birer millet olarak kabul ederseniz, onu da sizin vicdanınıza havale ediyorum.



Unutmadan, yüce Türk ulusunun Çanakkale Zaferi’ni ve Nevruz Bayramı’nı kutlarım…


Editör : sadikbaskaya
Site: ..:: Arapgir Postası ::..
URL: http://www.malatyayabakis.com//yazdir.asp?bolum=261